En Anlamlı Kız İsimleri ve Anlamları – Kız Bebek İsimleri
anlamlı kız isimleri
değişik kız isimleri
değişik kiz isimleri 2013
en anlamlı kız isimleri
güzel kız isimleri
kız bebek isimleri ve anlamları
kız isimleri vikipedi
Hiç yorum yok
Değişik kız isimleri,
anlamlı kız isimleri,
en anlamlı kız isimleri,
Anne ve babalar yeni doğan kız çocuğunuz mu? oldu. ve siz kızına hangi isim vereceğinizi önceden düşünmemiş veya araştırıp vermek istiyorsanız bir birinden güzel kız isimlerine ve anlamlarına makalemizin devamında ulaşabilirsiniz.
Yada,
İsminizin ne anlama geldiğini öğrenmek istiyorsanız muhtemelen aşağıdaki kız isimleri arasında sizinde isminiz ve anlamı yer almaktadır. Eğer isminiz yer almamışsa YORUM bölümünden isminizi bizlerle paylaşırsanız ne anlama geldiğini araştırır ve sizlerle paylaşırız.
Kız İsimleri ve Anlamları
- ABİDE: Anıt – Değerli eser
- AÇELYA: Fundagiller familyasından, kokusuz ama güzel renkli çiçek.
- ADALET: Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetmek.
- ADİLE: Adaletli olan, doğruluktan ayrılmayan.
- AFET: İnsanlığın önleyemediği büyük doğal felaket
- AFİFE: Namuslu, iffetli, temiz ve dürüst
- AFİTAP: Güneş / Çok güzel
- AFŞAR: Atak, uyumlu, Oğuz boylarından birinin adı (Avşar)
- AHSEN: En güzel, Çok güzel
- AHU: Ceylan, karaca, maral – Güzel kadın
- AJDA: Filiz, sürgün – Üzeri çentik çentik olan şey
- AKASYA: Küçük sıra yapraklı, süs için yetiştirilen bir ağaç.Salkımağacı
- AKGÜL: Beyaz gül, gül gibi
- AKGÜN: Aydınlık gün
- AKİFE: Sebatlı, kararlı – İbadet eden
- ALARA: Al + ara. Al=Kırmızı, ara=bezeyen, süsleyen , Kırmızı süs anlamında bir tamlama
- ALARCIN: Güzelliğini ateşin kırmızılığından alan
- ALÇİN: Kırmızı renkli küçük bir kuş türü
- ALEV: Ateşin çıkardığı yalım
- ALEYNA: Esenlik ve güzelliklere sahip, esenlik içinde olan
- ALİYE: Yüce, yüksek
- ALTAN: Kızıl Şafak
- ALTIN: Değerli bir metal (Paslanmayan, en iyi iletken)
- ANDAÇ: Bir kimseyi hatırlamak için saklanan şey, hatıra
- ARİFE: Tecrübeli, bilgili, sezgi ve anlayışa sahip
- ARZU: İstek, özlem eğilim
- ASENA: Türk Mitolojisinde Ergenekon destanında adı geçen dişi kurt
- ASİYE: Acılı kadın / Direk
- ASLI: Kök, köken – Aşık Kerem’in sevgilisi
- ASLIHAN: Kökeni soylu han soyundan
- ASRIN: Çağdaş, bu asıra ait olan, asıra uygun olan
- ASU: Asi, ehlileşmeyen huysuz at – İsyankar
- ASUDE: Sessiz, sakin dinlendirici
- ASUMAN: Gök, gökkubbe, sema
- ASYA: Yeryüzünün anakaralarından (kıta) birinin adı
- AŞKIN: Aşmış, ileri, üstün/ Senin aşkın
- ATEŞ: Yanıcı maddelerin yanmasıyla ısı ve ışığın ortaya çıkması
- ATIFET: Karşılık beklemeden gösterilen sevgi, iyilik sever
- ATİKE: Özgür – Soylu – Güzel, genç kız
- AYBEL: Ay gibi dikkat çeken, aya benzeyen güzelliğiyle farkedilen, seçilen
- AYBEN: Ay gibi. Ayın kendisi
- AYBÜKE: Ay gibi parlak, aynı zamanda zeki, akıllı
- AYCA: Ay gibi parlak ve aydınlık
- AYCAN: İçi aydınlık
- AYÇA: Ayın ilk günlerde aldığı biçim, hilal
- AYÇİN: Ayçın, ay gibi, aya benzer
- AYDA: Dere kıyılarında yetişen bir bitki – Parmakları, endamı güzel kadın
- AYDAN: Aya benzer ay gibi
- AYDİL: Güzel, parlak, aydınlık gönül
- AYFER: Ayışığı
- AYGEN: Gönül dostu
- AYGÜL: Ay gibi güzel ve parlak renkli
- AYLA: Kadın, eş zevce /Ayın çevresindeki ışıklı daire
- AYLİN: Ayın çevresinde görülen ışıklı daire
- AYNUR: Ay gibi ışıklı, pırıl pırıl
- AYPARE: Ay parçası
- AYSEL: Ay gibi parlak ve güzel
- AYSEN: Aydan farksız, ayın yerdeki benzeri, güzel sevimli
- AYSU: Ay gibi parlak, berrak su
- AYSUN: Ay gibi güzel ve parlaksın
- AYŞAN: Şanı ay gibi parlak olan
- AYŞE: Yaşam, dirlik,
- AYŞEGÜL: Güleç, güler yüzlü
- AYŞEM: Ay ışığı – Benim Ayşem
- AYŞEN: Ay gibi neşeli, parlak ve aydınlık
- AYŞENUR: Nur gibi parlak, pırıl pırıl, ay gibi güzel
- AYŞİN: Ay gibi, aya benzeyen
- AYTAÇ: Ay gibi taçlı
- AYTEN: Ay gibi beyaz tenli
- AYTÜL: Tül gibi şeffaf ve ince ay ışığı gibi parlak
- AZİME: Azmeden, yapmak için kesin kararlı / iri, kemikli yapılı
- AZİZE: Kutsal, ermiş kadın – Sevgi hitabı
- AZMİYE: Niyetli, kararlı
- AZRA: Bakire, el değmemiş
- AHAR: Doğanın canlandığı mevsim
- BAHRİYE: Donanma ve denizle ilgili
- BALCA: Bal damlası, bal gibi
- BALIM: Benim balım, tatlım – Çok sevgili, samimi arkadaş
- BANU: Ev kadını , bayan
- BARAN: Yağmur
- BAŞAK: Tahılların tanelerinin bulunduğu kısım
- BAŞAR: Başarılı ol anlamında
- BEDİA: Güzellik, üstün değerli olan
- BEDİHE: Başlangıç – Güzel söz
- BEDRİYE: Ayın ondürdüncü geceki haliyle ilgili
- BEGÜM: Saygıdeğer kadın, hanımefendi – Hint prenseslerine verilen san
- BEHİCE: Şen güleryüzlü
- BEHİRE: Güzel, asil
- BEHİYE: Güzel ve alımlı kadın
- BELGİN: Açık. belirli, farkedilen
- BELİN: Şaşkınlık, hayret
- BELKIS: Yunanca asıllı olup Arapçaya geçen tarihi bir isim
- BELMA: Sakin, yumuşak
- BENAN: Parmakla gösterilecek kadar güzel
- BENGİ: Sonsuz, sonsuzluk
- BENGİSU: İnsana ölmezlik verdiğine inanılan su / Abıhayat
- BENGÜ: Sonu olmayan, ebedi
- BENGÜL: Üzerinde benekler bulunan gül
- BENSU: Su gibi aziz benlik
- BERAY: Ayın en ışıltılı, en parlak hali
- BERFİN: Kar toplayan
- BERİA: Güzellik ve olgunlukta akranlarından üstün olan
- BERİL: Mücevher olarak da kullanılan bir tür maden
- BERİN: Manen çok yüksek
- BERNA: Genç, delikanlı
- BERRA: Bereketli olan
- BERRAK: Temiz, saf, arınmış
- BERRİN: Manen çok yüksek, yüce yaradılışlı
- BERŞAN: Bir peygamberin din ve kitabını kabul eden
- BESTE: Ezgilerin özgün dizimi,
- BESTEGÜL: Gül demeti
- BETİGÜN: Beti:Yüz (Bet benizdeki gibi) Gün: Aydınlık, Aydınlık yüz
- BETİL/BETÜL: Temiz, iffetli
- BETÜL: Ayrı kök salmış fidan – Hz.Meryem’in lakabı – Bakire
- BEYHAN: Bey soyundan
- BEYZA: En beyaz, en ak – Günahtan kaçınmış
- BİHTER: En iyi
- BİKE / BİKEM: Kadın, hanım
- BİLGE: Çok bilen ve bildiklerini başkalarının yararına sunan
- BİLLUR: Pek duru ve temiz cam
- BİLUN: Yarım Ay
- BİNGÜL: Bin gülün güzelliğinde
- BİNNAZ: Çok nazlı
- BİNNUR: Çok nurlu
- BİRCAN: Herksçe sevilen, candan
- BİRGÜL: Tek ve benzersiz gül
- BİRİCİK: Tek, bir tane, emsalsiz
- BİRSEN: Yalnız Sen anlamında
- BİRSU: Özel bir su biricik su gibi
- BUCAK: Genellikle, geniş verimli bakımlı alanlara verilen ad (Köşe bucaktaki anlamı gibi)
- BUKET: Çiçek demeti
- BURCU: Güzel ve etkileyici kokunun salgılanışı
- BURÇAK: Tohumları kullanılan bir bitki türü
- BURÇİN: Dişigeyik
- BUSE: Öpmek, öpüşmek, öpücük
- BÜŞRA: İyi haber
- CAHİDE: Çalışan, çba gösteren
- CANAN: Sevgili, yar
- CANDAN: Yürekten, içten
- CANEL: İçten, candan uzatılan dostluk eli
- CANKAT: Yaşamına can ekle, sevinçle dol
- CANSEL: Cana dair, canla ilgili
- CANSIN: İçten, gönüldensin
- CANSU: Cana benzer değerde
- CAVİDAN: Ebedi, sonsuz
- CELİLE: Büyük, ulu
- CEMİLE: Hoşa giden davranış
- CEMRE: Önce havada, sonra suda ve toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık yükselişi
- CENNET: Dinsel inançlara göre iyilerin ölünce gideceğine inanılan yer
- CEREN: Ceylan, ahu
- CEVHER: Bir şeyin özü – Güç, enerji – Değerli taşlar
- CEVRİYE: Eziyet, cefa, sıkıntı
- CEYDA: Yararlı, herkese iyilik yapan
- CEYLA: Bu isim de çok istek almasına rağmen ben anlamını bulamadım. Bilen varsa lütfen yazsın.
- CEYLAN: Geyik cinsinden gözlerinin güzelliğiyle ünlü hayvan
- CİHAN: Evren, alem
- CİHANNUR: Alemi aydınlatan nurlu ışık
- CİLVENAZ: Nazı özellikle yapan / Cilveyle nazı birarada bulunduran
- ÇAĞLA: Badem, erik ve Kaysı gibi meyvaların ham hali
- ÇAĞRI: Davet
- ÇİÇEK: Bitkilerin üreme organlarını taşıyan renkli bölümü
- ÇİĞDEM: Zambakgillerden bir tür kır bitkisi
- ÇİLAY: Ayın üzerinde beliren açık renkli lekeler
- ÇİLER: Güzel öten, güzel ötüşlü
- ÇİSEM: Çiseleyen yağmur
- ÇOLPAN: Gözleri uzağı iyi gören, ilerigörüşlü
- DAMLA: Bir sıvının küçük parçacığı
- DEFNE: Yaprakları güzel kokulu, yaz kış yeşil olan bir ağaç türü
- DELFİN: Yunus balığı
- DEMET: Sapları bir araya getirilip bağlanan bitki ya da çiçek
- DENİZ: Yeryüzünün 3/4′ünü oluşturan tuzlusu tabakası
- DEREN: Derleyen, toplayan
- DERİN: Yüzeyi, tabanından uzak olan
- DERYA: Deniz, çok bol, gönül
- DESTAN: Kahramanlık olaylarını konu alan şiir
- DESTE: Cinsleri aynı ya da birbirine yakın şeylerin birarada bağlanması
- DEVRAN: Talih, kader
- DİBA: Çiçek desenli ipek kumaş – Sevgilinin yüzü
- DİCLE: Güneydoğu bölgemizde bir nehir
- DİCLEHAN: Dicle ve han kelimelerinden oluşan isim
- DİDE: Göz (Arapça)
- DİDEM: Dide ,Göz: Didem= Gözüm
- DİLAN: Gönül dostu, gönüldaş
- DİLARA: Gönül alıcı, sevgili
- DİLAY: Gönlü ay gibi parlak, ışıklı olan / ışıl ışıl berrak konuşan
- DİLBERAN: Dilberler, güzeller
- DİLBERAY: Ay gibi güzel kadın
- DİLDAR: Birinin gönlünü almış, sevgili
- DİLEK: İstek, arzu
- DİLER: İsteyen, dileyen
- DİLHAN: İçten, samimi söylenen
- DİLRUBA: Gönül kapan, herkesi kendine bağlayan
- DİLŞAD: Gönlü hoş
- DOLUNAY: Ayın tam olarak görünen biçimi,
- DÖNDÜ: Henüz evlenmemiş kız
- DURU: Saf, berrak
- DUYGU: His, gönülde uyanan yankı ya da tepki
- DÜNYA: Yeryüzü
- DÜRDANE: İnci tanesi
- DÜRRİYE: İnci gibi parlayan
- EBRU: Kaşe / Hare gibi dalgalı kumaş
- ECE: Reis / Ulu / İlerigelen
- ECEHAN: Yönetici konumundaki ece,kraliçe
- ECEM: Kraliçem, benim sultanım
- EDA: Anlatış yolu ve biçimi / Sevimli olma hali
- EDİBE: Edepli, terbiyeli – Edebiyatla uğraşan, yazar
- EDİS: Benzerlerinden üstün, yüce
- EFSER: Taç
- EFTALYA: Bir dönemin ünlü gayrimüslim ses sanatçısı Denizkızı Eftalya’dan
- EGE: Bir çocuğu koruyan, ondan sorumlu olan – Bir deniz
- EKİM: Ekme, yetiştirme – Yılın onuncu ayı
- EKİN: Buğday / Tahılın ekimden harman dönemine kadarki hali / Kültür
- ELA: Sarıya çalar kestane rengi
- ELÇİN: Deste / Demet / Bir kerede ele alınabilecek kadar az olan nesne
- ELİF: Arap alfabesinin ilk harfi / dost tanıdık / ışık saçan güzel kız
- ELMAS: Billurlaşmış karbondan oluşan sert değerli taş
- ELVAN: Renkli, renk renk / güzel kokuların yayılması
- EMEL: Güçlü istek / Umulan ve beklenen şey
- EMİNE: Güvenilir, inanılır kimse
- ENGİN: Uçsuz bucaksız genişlikte – Denizin karadan uzak geniş bölümü
- ENİSE: Sevimli / Dost / Cana yakın arkadaş
- ERDEN: Bakire – El sürülmemiş yer
- ERGÜL: Erler içinde seçkinleşen, erlerin gülü
- ERTAÇ: Erkeklerin baştacı olmuş güzel
- ESEN: Sağ salim, rahat, mutlu sağlıklı
- ESER: Rüzgarın esmesi/ Ortaya konan yapıt
- ESİN: Rüzgar / İlham /İçe doğan duyguve düşünce
- ESMA: Adlar , isimler
- ESMERAY: Ay güzelliğinde esmerlik
- ESRA: Arapça seri kelimesinden (ardarda sıralanan)’den esra
- EVREN: Var olan şeylerin tümü – Felek, cihan
- EVRİM: Değişim ve gelişmeler dizisi
- EVŞEN: Hafif / Şen olan ev gibi de tanımlanabilir
- EYLEM: Değişiklikdoğuran davranış, iş
- EYLÜL: Yılın 30 gün süren 9. ayı (Güz’ün başlangıcı)
- EYŞAN: Şanlı güzel, güzelliği ile ünlü
- EZGİ: Belli bir kuralla yaratılan, duygu meydana getiren ses dizisi, şarkı, türkü
- EZRA: Sözü, konuşması düzgün
- FADİK: Fatma adının bir söyleniş biçimi
- FADİME: Fatma adının bir söyleniş biçimi (Fa-tı-ma)
- FADİŞ: Fatma adının bir söyleniş biçimi
- FAHİRE: Övünülecek, iftihar edilecek – Kıymetli – Parlak, güzel, mükemmel FAHRİYE Bir karşılık beklemeden yapılan iş – Bir şiir türü
- FAHRİYE: Bir işi çıkar beklemeden yapan
- FAHRÜNİSSA: Övünülecek değerde kadın
- FATMA: Sütten kesme / Aslı Fatima
- FATMANUR: Fatma ve nur kelimelerinden türetilen isim
- FATOŞ: Fatma adının halk arasında birbaşka söyleniş biçimi
- FAZİLET: Erdem / İyi huyların tümü
- FEHİME: Anlayışlı, çabuk kavrayan
- FERAH: Bol geniş / Rahatlık veren / Gönlü şenlendiren
- FERAY: Aydınlık, parlak
- FERAYE: Ay ışığı
- FERDA: Yarın / Gelecek zaman/ mecazi anlamda kıyamet günü
- FERHAN: Sevinçli, mesut
- FERHUNDE: Mübarek, kutlu, uğurlu
- FERİDE: Tek eşsiz, benzeri olmayan
- FERİHA: Sevinçli, ferah
- FERZAN: Bilim
- FEVZİYE: Galip gelen üstün – Tanrının bereketiyle ilgili
- FEYMAN: Ahlaki olgunluk
- FEYZA: Başarılı, refah içinde, mutlu
- FEZA: Uzay, evrenin genişliği
- FİDAN: Ağaçların genç ve yeni yetişeni
- FİGEN: Çiçek demeti / Gölge yapan, gölge düşüren
- FİKRET: Fikir, düşünce – Amaç, niyet
- FİKRİYE: Düşünce ile fikir ile ilgili
- FİLİZ: Ağaçtan süren taze dalcıklar
- FİRDEVS: Cennetteki altıncı bahçenin adı
- FİRUZE: Mesut, mutlu – Açık yeşille gök mavisi renkleri arasında kıymetli taş
- FULDEM: Her zaman geniş açık görüşlü
- FULDEN: Her zaman geniş açık görüşlü
- FULYA: Nergislerden soğan köklü bir bitki
- FUNDA: Küçük çalılık / Süpürge otu
- FÜREYYA: Parlak, ışıltılı günler
- FÜRUZAN: Çok parlak, parlayıcı, aydınlık
- FÜSUN: Efsun / Büyü, sihir
- GAMZE: Çene ya da yanakta gülümserken beliren çukurluk
- GAYE: Amaç , erek, varılmak istenen hedef
- GAZAL: Ceylan, geyik – Güzel, iri göz
- GENCAY: Hilal
- GİZEM: Sır / bilinmeyen şeyler, esrarengizlik
- GONCA: Açılmamış, tomurcuk halinde gül
- GÖKBEN: Özü genç olan
- GÖKÇE: Sevimli güzel / Gök rengi, mavimsi
- GÖKÇEN: Mavi gözlü
- GÖKNİL: Gökyüzüne ait olan, Gök + Nil olarak da düşünülebilir
- GÖKNUR: Nurlu, ışıklı, aydınlık gökyüzü
- GÖKSU: Mavi su, akarsulara verilen ad
- GÖKŞİN: Gök gibi mavi gözlü / Sonsuz mavi derinlik
- GÖNÜL: Kalp, eğilim, sevgi arzu heyecan gibi duyguların bulunduğu yer
- GÖRKEM: İhtişam, gösteriş
- GÖZDE: Göze girmiş, birince sevilip beğenilen
- GÜHER: İnci / Soy sop
- GÜL: Gülgillerin örneği olan bitki ve bunun çiçeği
- GÜLAY: Güllerin açtığı ay, mayıs
- GÜLBAHAR: Ebru yapmakta kullanılan koyu kırmızıboya
- GÜLBEN: Ben, gül’üm anlamında
- GÜLBİZ: Bizim gülümüz
- GÜLCAN: Gül gibi güzel canlı
- GÜLÇİN: Gül derleyen, gül toplayan
- GÜLDEM: Hiç solmayan her dem gül, her dem gülen
- GÜLDEN: Gül gibi, güle ait, gülden yapılmış
- GÜLDEREN: Gül toplayan
- GÜLDESTE: Gül destesi
- GÜLEN: Güleç yüzlü
- GÜLENDAM: Gül gibi endamlı, zarif görünümlü
- GÜLER: Gülen, sevinçli
- GÜLFEM: Gül dudaklı, gül ağızlı
- GÜLFİDAN: Gül fidanı gibi endamlı
- GÜLGÜN: Gül renginde, kırmızı, pembe
- GÜLHANIM: Gül gibi güzel kadın
- GÜLİN: Güle ait olan, gülden gelen
- GÜLİSTAN: Gül bahçesi
- GÜLİZ: Gül gibi güzel iz bırakan
- GÜLİZAR: Gül yanaklı
- GÜLLÜ: Güzel kadın / Gülü olan
- GÜLNAZ: Gül gibi ince ve narin
- GÜLNİHAL: Gül fidanı
- GÜLNUR: Çevresini aydınlatan gül
- GÜLPEMBE: Gül pembesi / Gül gibi pembe yanaklı
- GÜLRİZ: Gül saçan, gül serpen
- GÜLSELİ: Gül seli
- GÜLSEN: Gül gibi güzel
- GÜLSEREN: Gül toplayan, dağıtan
- GÜLSOY: Gül gibi güzel bir soydan gelen
- GÜLSÜM: Yuvarlak yüzlü, güzel
- GÜLSÜN: Yaşam boyu yüzü hep gülsün anlamında
- GÜLŞAH: Gül dalı, güllerin kraliçesi
- GÜLŞEN: Gülistan / Gül bahçesi
- GÜLTEN: Gül gibi pembe tenli
- GÜLÜMSER: Her zaman gülümseyen
- GÜN: Gündüz vakti / Aydınlık
- GÜNAL: Gün al yaşa, kızıl renkli güneş
- GÜNER: Güneşin doğma zamanı – Fecr
- GÜNEŞ: Kendi sistemi içindeki gezegenlere ısı ışık veren gökcismi
- GÜNGÖR: İyi günler yaşa anlamında
- GÜNİZ: Günün başlangıcını belirleyen görüntü
- GÜNNUR: Güneş ışığının aydınlığı, nuru
- GÜNSEL: Günle ilgili güne ait
- GÜNSELİ: Işık seli, bol parlak ışık demeti
- GÜRCAN: Herkesi seven, özveride bulunan
- GÜVEN: Birşeyden beklenen niteliğe inanıp ona göre davranmak
- GÜZİDE: Seçkin, seçme, seçilmiş
- GÜZİN: Seçici, beğenici
- HABİBE: Seven, sevgili, dost
- HACER: Taş, kaya parçası, çakıl
- HAFİZE: Koruyucu, esirgeyici
- HALE: Ayın çevresinde görülen ışıklı halka
- HALENUR: Ayın ya da güneşin çevresindeki halkadan geçen ışık
- HALİDE: Sürüp gelen, sürekli, geç yaşlanan
- HALİME: Sakin, sessiz
- HAMİDE: Şükredici, hamd edici
- HAMİYET: İnsanın aile ve ülkesini koruma çabası, iyilik severlik
- HANDAN: Gülen, şen
- HANDE: Gülüş, gülme / alay etme, eğlenme
- HANIM: Soylu kadın, bayan
- HANİFE: Allah’ın birliğine inanan, iman eden
- HARİKA: Eşyanın tabiatı dışında, doğa üstü, garip şey, olağanüstü
- HASİBE: Kişisel değeri olan, ünlü soydan gelen
- HASRET: Ele geçirilemeyen bir şeye üzülmek – İç çekme, inleme
- HATIRA: Anı, andaç
- HATİCE: Erken doğan kız çocuğu
- HAVVA: Allah’ın yarattığı ilk kadın
- HAYAL: İnsanın beyninde kurduğu düşünceler , kesitler, olaylar
- HAYAT: Yaşam, doğumdan ölüme kadar geçen süre
- HAYRİYE: Hayr’la, iyilikle ilgili
- HAYRÜNİSSA: Kadınların hayırlısı
- HAZAL: Haz duy, tad al anlamında
- HAZAN: Güz, sonbahar
- HAZER: Deniz, büyük su
- HEDİYE: Armağan, bahşiş
- HİCRAN: Ayrılık – Unutulmaz acı, keder
- HİLAL: Gül yanaklı
- HURİ: Cennet kızı, melek
- HURİYE: Melekle ilgili, melek gibi
- HÜLYA: Kuruntu, hayal
- HÜMEYRA: Aklık, beyazlık
- HÜNER: Marifet, beceri, herkesin yapamadığı şeyleri yapmak
- HÜRMÜZ: Zerdüşt dininde, iyilik ve hayır tanrısı
- HÜRREM: Sevinçli, hoş vakit geçiren
- HÜRRİYET: Özgürlük
- HÜSNİYE: Güzellikle ilgili, güzelliğe ait
- ILGAZ: Hücum, akın – Bir dağ
- ILGIN: Akdeniz bölgesinde ytişen birtür ağaç
- IRMAK: En büyük akarsu, nehir
- IŞIK: Cisimleri görmemizi sağlayan fiziksel erke
- IŞIL: Aydınlık, parlak ışık
- IŞILAY: Ay ışığı, mehtap
- IŞILTI: Parıltı, titrek ışık
- IŞIN: Bir ışık kaynağından çıkan ışık demeti
- ITIR: Güzel koku / Çiçek
- İCLAL: Azamet, büyüklük, ağırlama, ikram
- İDİL: Kır hayatını anlatan şiir, ya da yazı – İçten, saf aşk
- İFFET: Temizlik, namuslu olmak
- İKBAL: Baht açıklığı, işlerin doğru gitmesi
- İLAYDA: Su perisi
- İLCAN: Ülkenin canı, sevdiği
- İLGİN: Yabancı, gurbette yaşayan
- İLHAN: Moğol hükümdarı
- İLKAY: Ayın ilk hali
- İLKBEN: Ben ilk’im anlamında
- İLKCAN: İlk doğan çocuklara verilen ad
- İLKE: Temel düşünce, ana görüş ve inanış
- İLKİN: Önce, öncelikle
- İLKNUR: Ayın ilk hali
- İLKSEN: Önce sen anlamında
- İLKYAZ: Bahar sonu, Yaz başlangıcı
- İLSU: lkenin suyu, bereketi
- İLTER: Yurdunu seven, koruyan
- İMGE: Zihinde tasarlanan /düş hayal gibi gerçekleşmesi özlenen şey
- İMRAN: Bayındırlık, mutluluk, bolluk,bereket
- İMREN: Görünen bir şeyi ya da bir isteği elde etme isteği
- İNCİ: İstiridyede oluşan küçük değerli süs tanesi
- İNCİNUR: İnci gibi ışıklı, parlak
- İPEK: İpek böceği kozası çözülerek çıkarılan ince parlak tel
- İREM: Cennet / Şam ya da Yemende bulunduğu ileri sürülen eski ünlü bahçe
- İSMİHAN: Hükümdar ismi
- İYEM: Güzellik
- İZEL: İz + El /El izi anlamında
- İZGİ: İyi, güzel, adaletli
- JALE: Kırağı, çiğ, şebnem
- JALENUR: Parlayan, ışıldayan çiy
- JÜLİDE: Karışık, dağınık saç
- KADER: Değişmez bir karar ile iyilik yada kötülük hazırladığına inanılan olağan üstü güç
- KADRİYE: Değerle ilgili / İtibar, onur
- KAMELYA: Çaygillerden büyük çiçekler açan bir bitki – Yabangülü
- KAMİLE: Tam, eksiksiz – Kemale ermiş – Bilgin, bilgili
- KAMURAN: İstediğine ulaşmış, mutlu
- KARANFİL: Kokulu bir çiçek
- KARDELEN: Baharda çok erken açan bir çiçek – Çiğdem
- KARMEN: Parlak kırmızı
- KAYRA: Büyük birinden gelen iyilik – İhsan
- KERİMAN: Cömert – Ulu, büyük
- KERİME: Cömert – Ulu, büyük – Kız çocuk
- KEVSER: Cennette bir akarsuyun adı
- KEZBAN: Aslı Kedbanu – vekilharç kadın (evi çekip çeviren)
- KISMET: Talih, nasip, kader
- KIVILCIM: Yanan bir maddeden sıçrayan ateş parçası
- KIYMET: Değer, paha (baha), bedel
- KİBARİYE: İnce, zarif – Cömert, asil
- KİRAZ: Gülgillerden bir meyva ağacının sulu
- KÖSEM: Sürülere rehberlik eden – Cildi temiz, pürüzsüz
- KUMRU: Güvercinden küçük boz renkli kuş
- KÜBRA: En büyük
- LALE: Yaprakları uzun, çiçekleri kadeh biçiminde çeşitli renkleri olan soğanlı bir süs bitkisi
- LALEHAN: Lalelerin sultanı
- LAMİA: Parlak, parlayan
- LATİFE: Yumuşak, hoş,güzel,nazik – Güldüren güzel söz , şaka
- LEMAN: Parlama, parıltı
- LEMİDE: Parlak, parıldayan
- LERZAN: Titreyiş, titrek
- LETAFET: Latiflik, hoşluk – Güzellik
- LEYLA: Uzun ve karanlık gece
- LÜTFİYE: İyi muamele, güzellik ve hoşlukla ilgili
- LÜTUF: İyilik, güzellik, hoşluk – İhsan, bağış
- MACİDE: Şan ve şeref sahibi
- MAHİNUR: Ay ışığı – Ay yüzlü güzel
- MAHMURE: Uyku basmış, yarı baygın göz
- MAKBULE: Alınan, kabul olunan, beğenilen
- MANOLYA: Beyaz, güzel kokulu ağaç ve çiçekleri
- MARAL: Dişi geyik, ceylan, karaca
- MEDİHA: Övülmeye neden olan
- MEFHARET: Övünç, övünme, kıvanç
- MEFKURE: Ulaşılmak istenilen en yüce amaç
- MEFTUN: Gönül vermiş, tutkun
- MEHPARE: Ay parçası
- MEHTAP: Ay ışığı, Dolunay
- MEHVEŞ: Ay yüzlü güzel
- MELAHAT: Güzellik, güzel yüzlülük, yüzünde tatlı ifade olmak
- MELDA: İnce ve taze vücutlu
- MELEK: Allah ile insanlar arasında aracılık yapan manevi yaratık
- MELİHA: Güzel, Şirin
- MELİKE: Kadın hükümdar, hükümdarın karısı
- MELİS: Bal arısı
- MELİSA: Baklagillerden, yaprakları liomu andıran kokulu bir bitki
- MELODİ: Ezgi, müzik parçası
- MELTEM: Yazın, karadan denize doğru esen mevsim rüzgarı
- MENEKŞE: İnce saplı, ufak mavi çiçekli güzel kokulu bitki
- MENGÜ: Ebedi, ölümsüz
- MERİÇ: Bulgaristanla olan sınırımızda bulunan bir nehir
- MERİH: Dokuz gezegenden biri (Mars)
- MERVE: Mekke yakınlarında bir dağ
- MERYEM: Dinine bağlı kadın
- MESUDE: Mutlu, bahtiyar
- MISRA: Şiirin bir satırı
- MİHRİBAN: Seven, şefkatli
- MİMOZA: İnce sarı yapraklı çiçek açan bir süs bitkisi
- MİNE: Maden eşya üstündeki renkli sır tabakası
- MİRAY: Yılın ilk aylarında doğan / Güneş gibi ay gibi parlayan
- MUALLA: Makam ve rütbece yüksek olan
- MUAZZEZ: Saygı uyandıran, kıymetli – İzzet, şeref sahibi
- MUHTEREM: Saygın, saygıdeğer
- MUKADDER: Tanrı hükmü, kader, alın yazısı
- MUKADDES: Kutsal olan , mübarek olan Mukaddes Kutsal olan , mübarek olan
- MUNİSE: Sıcak kanlı, sevimli
- MUZAFFER: Zafer kazanan, üstün gelen
- MÜBERRA: Aklanmış, temize çıkarılmış
- MÜCELLA: Parlak, cilalanmış
- MÜESSER: Eser bırakan, eser sahibi
- MÜGE: İnci çiçeği,
- MÜJDE: İyi haber, sevinçli haber
- MÜJGAN: Kirpik
- MÜKRİME: İkramı bol olan
- MÜNEVVER: Aydınlatılmış, parlak ışıklı, bilgili
- MÜNİRE: Işık veren, aydınlatan
- MÜRÜVVET: Kişilik, şahsiyet, insanlık
- MÜŞERREF: Onurlandırılmış, şerefli kılınmış
- MÜYESSER: Kolaylıkla yapılan
- MÜZEYYEN: Süslü, süslenmiş, bezenmiş
- NACİYE: Kurtulmuş, selamete kavuşmuş
- NADİDE: Görülmemiş, görülmedik, ender bulunan
- NADİRE: Az bulunur, seyrek, ender bulunan
- NAFİA: Bir yeri güzelleştirmek için yapılan çalışmalar
- NAGEHAN: Ansızın
- NAĞME: Ezgi, uyumlu ses
- NAHİDE: Venüs – Ergenlik çağındaki kız
- NAİLE: İsteğine ulaşmış
- NALAN: İnleyen
- NAME: Mektup – Aşk mektubu
- NARİN: Zarif, ince yapılı
- NAŞİDE: Şiir okuyan , yazan
- NAZ: Kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış
- NAZAN: Nazlanan, işve yapan, cilve yapan
- NAZENDE: Nazlanan – Sevgili
- NAZİFE: Zarif, kibar – Temiz
- NAZLI: Naz eden, cilveli, işveli
- NAZMİYE: Şiirle ilgili, düzenli
- NEBAHAT: Onur, şeref, ün
- NECLA: Çocuk, evlat, oğul, kuşak, sülale,nesil
- NECMİYE: Yıldızlarla ilgili, yıldızlara ait
- NEDİME: Hoş sohbet, kadın – Kadın arkadaş
- NEDRET: Az bulunan
- NEFİSE: Beğenilen, hoş, güzel
- NEHİR: Irmak, büyük akarsu
- NERGİS: Çiçekleri ayrı ayrı ya da bir kök üzerinde sarı ve beyaz renkte bir bitki
- NERİMAN: Pehlivan, yiğit
- NERMİN: Nazik, ince
- NESLİHAN: Han soyundan gelen
- NESLİŞAH: Şah soyundan gelen
- NESRİN: Bir tür yaban gülü
- NEŞE: Sevinç, gönül ferahlığı
- NEVAL: Talih – Bağış, ihsan
- NEVCAN: Yeni doğmuş
- NEVİN: Yeni
- NEVRA: Işıklı parlak, çiçek
- NEZAHAT: İç temizliği, paklık
- NEZAKET: Naziklik, zariflik, incelik ç
- NEZİHE: Temiz, pak
- NİDA: Seslenme, çağırma, seslenen
- NİGAR: Resim, resim gibi güzel
- NİHAL: İnce ve düzgün vücutlu, fidan gibi
- NİHAN: Gizli, saklanmış, görünmeyen, sır, giz
- NİL: Afrika kıtasında bir nehir
- NİLAY: Nil’e ışık saçan
- NİLGÜN: Mavi renkte, çivit rengi
- NİLÜFER: Geniş yapraklı, durgun sularda yetişen bir su bitkisi
- NİMET: İyilik, iyi bir yaşantı için gerekli şeyler
- NİSA: Kadın
- NİSAN: Yılın dördüncü ayı
- NUR: Işık, parıltı aydınlık, Allah’ın gönderdiği ışık
- NURAL: Kutsal ışık
- NURAN: Işıklı, nurlu, aydın
- NURAY: Ay ışığı gibi nurlu
- NURCAN: Işık canlı, can ışığı
- NURÇİN: Işık derleyen
- NURDAN: Işıklı, parlak
- NURGÜL: Işıklı gül, gül gibi güzel ve aydınlık
- NURHAN: Aydın hükümdar
- NURİYE: Işıklı, ışıktan gelme
- NURPERİ: Peri kadar aydınlık, güzel
- NURSEL: Sel gibi ışık
- NURSELİ: Işık seli
- NURSEN: Işık gibi nurlu
- NURŞEN: Işık gibi şen ve güler yüzlü
- NURTEN: Teni ışık gibi beyaz olan
- NÜKHET: Güzel ve hoş kokulu
- OKŞAN: Sevil, sevgiye değer ol
- OLCA: Düşmandan ele geçirilen mal, ganimet
- OLCAY: Talih, baht, ikbal
- ORKİDE: Az bulunup zor yetiştirilen değerli bir çiçek
- OYA: İpek ibrişim kullanılarak iğne, fırkete gibi şeylerle yapılan ince dantel
- ÖĞÜN: Kendini yücelt,gurur duy – Zaman – Kez, defa – Önde gelen
- ÖĞÜT: Birisine ne yapıp ne yapmaması gerektiğini belirten söz
- ÖMÜR: Yaşama süresi – Hayat
- ÖNGÜL: Direnen, inatçı – Kılavuz – Öncü, teşvik eden
- ÖVGÜ: Övmek için kullanılan söz
- ÖVGÜL: Övülmeye değer
- ÖVÜN: Başarılarınla, niteliklerinle yücel
- ÖYKÜ: Hikaye / Masal
- ÖZDEN: Özgür, özle ilgili
- ÖZGE: Başka, yabancı, iyi güzel
- ÖZGEN: Özü geniş, rahat
- ÖZGÜL: Bir türe ait olan – Özü gül gibi olan
- ÖZLEM: Hasret, birine ya dabir yere duyulan görme arzusu
- ÖZLEN: Görülmek istenilen ol, hasreti çekilen ol
- ÖZNUR: Özü ışıklı, aydınlık
- ÖZÜN: Şiir – Hak edilmiş ün
- PAKİZE: Çok temiz, hoş ve güzel
- PAPATYA: Taç yaprakları beyaz, ortası sarı baharda açan bir kır çiçeği
- PARLA: Parlamak fiilinin emir kipi, 3. tekil şahıs
- PELİN: Siyah ve beyaz renkte acı kokulu bir tür bitki
- PELİNSU: Pelin + Su (Bkz Pelin)
- PEMBE: Açık kırmızı renk
- PERÇEM: Kakül – Mızrak, bayrak gibi şeylerin üzerine konulan püskül
- PEREN: Ülker yıldızı
- PERİ: Çok güzel, çekici, dişi cin
- PERİHAN: Peri padişahı, perilerin başı
- PERRAN: Uçan, uçucu
- PERVİN: Ülker yıldız takımı (Süreyya)
- PETEK: Arıların bal depoladığı yuvacık
- PINAR: Suyun topraktan kaynayıp geldiği yer
- PIRILTI: Parıldayan şeylerin çıkardığı ışık
- PİRAYE: Süs, bezek
- PÜREN: Sarı, kırmızı renkte açan küçük yapraklı bir tür ot
- RABİA: Dördüncü
- RAHİME: Acıyan, esirgeyen
- RAHŞAN: Işıltı
- RANA: Güzel, hoş
- RAZİYE: Kabul eden, boyun eğen
- REBİA: Bahar
- REFAH: Bolluk, rahatlık
- REFİKA: Eş, zevce
- REMZİYE: Sembolik, simgesel
- RENAN: İnleyen
- RENGİN: Parlak renkli – Hoş süslü
- REŞİDE: İyiyi, doğruyu seçebilen, ergin
- REVAN: Su gibi akan – Ruh, can
- REYHAN: Fesleğen, güzel kokulu bitki
- REZZAN: Ağır başlı, vakur, ciddi
- RUHAN: Güzel kokulu
- RUHSAR: Yüz, çehre
- RUHŞEN: Neşeli, canlı
- RÜYA: Düş / Uyku anında bilinç altında oluşan kurgular
- RÜYET: Görme.Kalp gözüyle görme
- SAADET: Mutluluk
- SABAH: Günün başlangıcı
- SABAHAT: Güzellik
- SABİHA: Güzel, şirin
- SABİTE: Yerinde duran, kımıldamayan
- SABRİYE: Sabırlı, dayanıklı
- SACİDE: Secdeye varan, yere yüz süren
- SADRİYE: Göğüsle ilgili
- SAFİYE: Katıksız, katışıksız saf
- SAHİBA: Bir şeyi elde etmiş olan
- SAHURE: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad
- SAİME: Oruç tutan, oruçlu
- SAKİNE: Oynamayan, kımıldamayan, durgun
- SALİHA: İyi, yarar, yetkili, hakkı olan
- SALİME: Eksiksiz, sağ, sağlam
- SAMİME: Bir şeyin temeli, en köklü yeri
- SAMİYE: Yüksek, ulu
- SANAY: Ay gibi güzel
- SANEM: Put – Güzel kadın
- SANİA: Sanat eseri yaratan – Yapan , oluşturan
- SANİYE: Dakikanın 60′ta biri süresinde zaman birimi
- SATI: Düğün alışverişi – Satış, alışveriş
- SEBLA: Uzun kirpikli göz
- SEÇİL: Beğenilen, seçilen
- SEDA: Yankı, ses
- SEDEF: Midye ve istiridye gibi hayvanların beyaz ışıltılı parlak kabuğu
- SEDEN: (Sedan) sesin, seslenişin
- SEHER: Tan ağartısı, ortalığın aydınlandığı an
- SELCAN: Hareketli, coşkulu
- SELDA: (Seldağ) Dağ seli, dağdan inensel
- SELEN: Haber, havadis, kulakla duyulan,işitilen
- SELİN: Senin Sel’in, Sana ait sel
- SELMA: Doğru ve iyi yolda, selamette olma
- SELVİ: Yaz kış yeşil kalan ince uzun birağaç
- SEMA: Gökyüzü
- SEMAHAT: Cömertlik, el açıklığı
- SEMİHA: Cömert gönüllü, eli bol
- SEMİN: Değerli, pahalı
- SEMİRAMİS: Asur kraliçesinin adı
- SEMRA: Esmer
- SENA: Övme, övüş – Şimşek parıltısı
- SENAY: Ay gibisin sen anlamında
- SENEM: Tapılacak kadar güzel kadın, sevgili
- SENİHA: Yüce, yüksek
- SERAP: Çölde uzaktan su gibi görünen ışık yanıltmacı
- SERAY: Ay gibi güzel
- SEREN: Yelken gerilmek üzere direğe çapraz takılan ağaç
- SERİN: Ilıkla soğuk arası
- SERPİL: Serpilmiş, gelişmiş
- SERRA: Rahatlık, kolaylık
- SERTAP: İnatçı
- SERVA: Masal
- SEVAL: Severek alınan
- SEVCAN: Sevgili insan
- SEVDA: Aşk, sevgi, tutku tutkunluk
- SEVGİ: Aşk, sevme duygusu
- SEVİL: Sevgiye değer, sevilen
- SEVİLAY: Ay gibi hep sevilen
- SEVİM: Birine yakınlık duymak, sempati
- SEVİN: Memnun ol, neşelen
- SEVİNÇ: Neşe, iç ferahlığı
- SEVTAP: Aşırı, tapacak kadar sevgi duyan
- SEYHAN: Kenten kente yolculuk
- SEYRAN: Gezinme
- SEYYAL: Akışkan, sıvı, yerinde duramayan
- SEZA: Uygun, yaraşan
- SEZAL: Sezgili
- SEZEN: Sezgisi güçlü olan
- SEZER: Sezgisi güçlü olan
- SEZGİ: Anlama, sezme yeteneği
- SEZGİN: Duygulu, anlayışlı
- SICAK: Sıcakkanlı, cana yakın
- SIDIKA: Çok içten ve doğru kimse
- SILA: Gurbete çıkanın doğup büyüdüğü yer
- SIRMA: Altın yaldızlı, ya da yaldızsız ince gümüş tel
- SİBEL: Bulutla yer arasında yere düşmeyen yağmur damlası / Buğday başağı
- SİMA: Düz, çehre – İnsan, tip
- SİMGE: Alamet, sembol, birşeyi anlatan im, imge
- SİNEM: Benim tenim, benim vücudum, göğsüm
- SOLMAZ: Güzelliğini, tazeliğini uzun süre koruyan
- SONAT: Bir veya iki çalgı için yazılmış 3-4 bölümlü müzik eseri
- SONAY: Yılın son ayı
- SONGÜL: Son açan gül
- SONNUR: Son ışık
- SU: Rengi kokusu ve tadı olmayan saydam sıvı madde
- SUAT: Mutlu, mutlulukla ilgili
- SULTAN: Hükümdar ailesinden, anne, kızkardeş
- SUNA: Boylu poslu endamlı / Erkek ördek
- SUNAY: Ay sun, ay ışığı sun
- SUZAN: Adak ayı
- SÜHANDAN: Güzel konuşan
- SÜHEYLA: Güney yönünde görünen parlak yıldızlar
- SAADET: Mutluluk
- SABAH: Günün başlangıcı
- SABAHAT: Güzellik
- SABİHA: Güzel, şirin
- SABİTE: Yerinde duran, kımıldamayan
- SABRİYE: Sabırlı, dayanıklı
- SACİDE: Secdeye varan, yere yüz süren
- SADRİYE: Göğüsle ilgili
- SAFİYE: Katıksız, katışıksız saf
- SAHİBA: Bir şeyi elde etmiş olan
- SAHURE: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad
- SAİME: Oruç tutan, oruçlu
- SAKİNE: Oynamayan, kımıldamayan, durgun
- SALİHA: İyi, yarar, yetkili, hakkı olan
- SALİME: Eksiksiz, sağ, sağlam
- SAMİME: Bir şeyin temeli, en köklü yeri
- SAMİYE: Yüksek, ulu
- SANAY: Ay gibi güzel
- SANEM: Put – Güzel kadın
- SANİA: Sanat eseri yaratan – Yapan , oluşturan
- SANİYE: Dakikanın 60′ta biri süresinde zaman birimi
- SATI: Düğün alışverişi – Satış, alışveriş
- SEBLA: Uzun kirpikli göz
- SEÇİL: Beğenilen, seçilen
- SEDA: Yankı, ses
- SEDEF: Midye ve istiridye gibi hayvanların beyaz ışıltılı parlak kabuğu
- SEDEN: (Sedan) sesin, seslenişin
- SEHER: Tan ağartısı, ortalığın aydınlandığı an
- SELCAN: Hareketli, coşkulu
- SELDA: (Seldağ) Dağ seli, dağdan inensel
- SELEN: Haber, havadis, kulakla duyulan,işitilen
- SELİN: Senin Sel’in, Sana ait sel
- SELMA: Doğru ve iyi yolda, selamette olma
- SELVİ: Yaz kış yeşil kalan ince uzun birağaç
- SEMA: Gökyüzü
- SEMAHAT: Cömertlik, el açıklığı
- SEMİHA: Cömert gönüllü, eli bol
- SEMİN: Değerli, pahalı
- SEMİRAMİS: Asur kraliçesinin adı
- SEMRA: Esmer
- SENA: Övme, övüş – Şimşek parıltısı
- SENAY: Ay gibisin sen anlamında
- SENEM: Tapılacak kadar güzel kadın, sevgili
- SENİHA: Yüce, yüksek
- SERAP: Çölde uzaktan su gibi görünen ışık yanıltmacı
- SERAY: Ay gibi güzel
- SEREN: Yelken gerilmek üzere direğe çapraz takılan ağaç
- SERİN: Ilıkla soğuk arası
- SERPİL: Serpilmiş, gelişmiş
- SERRA: Rahatlık, kolaylık
- SERTAP: İnatçı
- SERVA: Masal
- SEVAL: Severek alınan
- SEVCAN: Sevgili insan
- SEVDA: Aşk, sevgi, tutku tutkunluk
- SEVGİ: Aşk, sevme duygusu
- SEVİL: Sevgiye değer, sevilen
- SEVİLAY: Ay gibi hep sevilen
- SEVİM: Birine yakınlık duymak, sempati
- SEVİN: Memnun ol, neşelen
- SEVİNÇ: Neşe, iç ferahlığı
- SEVTAP: Aşırı, tapacak kadar sevgi duyan
- SEYHAN: Kenten kente yolculuk
- SEYRAN: Gezinme
- SEYYAL: Akışkan, sıvı, yerinde duramayan
- SEZA: Uygun, yaraşan
- SEZAL: Sezgili
- SEZEN: Sezgisi güçlü olan
- SEZER: Sezgisi güçlü olan
- SEZGİ: Anlama, sezme yeteneği
- SEZGİN: Duygulu, anlayışlı
- SICAK: Sıcakkanlı, cana yakın
- SIDIKA: Çok içten ve doğru kimse
- SILA: Gurbete çıkanın doğup büyüdüğü yer
- SIRMA: Altın yaldızlı, ya da yaldızsız ince gümüş tel
- SİBEL: Bulutla yer arasında yere düşmeyen yağmur damlası / Buğday başağı
- SİMA: Düz, çehre – İnsan, tip
- SİMGE: Alamet, sembol, birşeyi anlatan im, imge
- SİNEM: Benim tenim, benim vücudum, göğsüm
- SOLMAZ: Güzelliğini, tazeliğini uzun süre koruyan
- SONAT: Bir veya iki çalgı için yazılmış 3-4 bölümlü müzik eseri
- SONAY: Yılın son ayı
- SONGÜL: Son açan gül
- SONNUR: Son ışık
- SU: Rengi kokusu ve tadı olmayan saydam sıvı madde
- SUAT: Mutlu, mutlulukla ilgili
- SULTAN: Hükümdar ailesinden, anne, kızkardeş
- SUNA: Boylu poslu endamlı / Erkek ördek
- SUNAY: Ay sun, ay ışığı sun
- SUZAN: Adak ayı
- SÜHANDAN: Güzel konuşan
- SÜHEYLA: Güney yönünde görünen parlak yıldızlar
- TAÇNUR: Mutluluk
- TAHİRE: Gündoğusundan esen rüzgar
- TAHSİNE: Günün başlangıcı
- TALHA: Güzellik
- TALİA: Güzel, şirin
- TAMAY: Sabırlı, dayanıklı
- TANAY: Secde eden
- TANSU: Şafak rengi vurmuş su
- TANYEL: Katıksız, arı – Seçilmiş
- TARA: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad
- TAYYİBE: İyi, hoş, çok temiz
- TEKGÜL: Durgun – Kendi halinde sessiz
- TENAY: Uygun, yakışan – Yetkili olan – Dine uygun hareket eden
- TENDÜ: Öz, asıl
- TENNUR: Yüksek, ulu
- TEZER: Çabuk ve erken
- TİJEN: Ay gibi güzel
- TİLBE: Put – Güzel kadın
- TUBA: Sanat eseri yaratan – Yapan , oluşturan
- TUĞÇE: Dakikanın altmışta biri
- TURNA: Avrupa ve Kuzey Afrika’da yaşayan göçmen kuş türü
- TUTAM: Bir desteden daha / parmak uçlarıyla alınabilen / Tutmaktan tutam
- TUTKU: İradeyi aşan güçlü coşku, ihtiras
- TÜLAY: İncelikle, düşünce ile ilgili
- TÜLİN: Uzun kirpikli göz
- TÜNAY / TUNAY: Mehtap, ay ışığı, gece görülen aydınlık
- TÜRKAN: Hakana saltanatta ortaklık edeneşi
- TÜRKÜ: Yankı, ses
- ULVİYE: Yüce, yüksek, gökle ilgili
- UMAY: Üzerinden geçtiği kişilere mutluluk getirdiğine inanılan kuş, Devlet kuşu
- UMUR: Görgü, deneyim
- UMUT: Ümit, geleceğe güven duygusu
- UZAY: Bütün varlıkları kaplayan sonsuz boşluk
- UZEL: Usta, becerikli
- ÜLFER: Irmak, büyük u
- ÜLKER: Gökyüzünün kuzey kıyısında bir yıldız takımının adı
- ÜLKÜ: Amaç, ideal
- ÜMMİYE: Okur yazar olmayan kadın
- ÜMRAN: Mutluluk bolluk bereket / Bayındırlık
- ÜNSEL: Ünü sel gibi aşan
- ÜNSELİ: Ünü sellere benzeyen
- ÜNZİLE: Gönderilmiş
- VAHİDE: Tek, bir
- VARİDE: Gelen, erişen – Söylenti
- VASFİYE: Nitelikli
- VEDİA: Korunması için bırakılan emanet
- VEFİKA: Uygun, aynı fikirde, yoldaş
- VELİDE: Yeni doğmuş çocuk
- VERDA: Verdane (merdane Osm.) / Verd (Ar.)’den Verda, gül anlamında
- VESİLE: Neden, sebep – Kavuşma
- VİCDAN: İyiyi kötüden ayırmaya yarayan şuur, ahlak
- VİLDAN: Yeni doğmuş çocuklar
- VUSLAT: Kavuşma, yetişme, ulaşma
- YAĞMUR: Yeryüzüne düşen yağışın sıvı halinde olanı
- YAKUT: Aliminyum oksit, yapısında parlak kırmızı renkli değerli taş
- YANKI: Sesin bir yere çarpıp geri dönmesi ile oluşan ikinci ses, ses yansıması
- YAPRAK: Ağaç ve bitkilerin yeşil kısımları
- YAREN: Dost, arkadaş
- YASEMİN: Kokulu çiçekler açan bir tür ağaççık
- YAŞAM: Hayat
- YAZGÜLÜ: Yaz ve Gül tamlaması / Yazın açan gül “şimdilerde bir de güz gülleri var”
- YELDA: Uzun ve siyah / Yılın en uzun gecesi
- YELİZ: Yel ve iz rüzgar ve izi anlamında
- YEŞİM: Yeşil renkli değerli taş
- YETER: Kafi, tamam, gereksinimi karşılayacaknitelikte olan
- YILDIZ: Güneş ve ay dışında gökyüzündeki ışıklı cisimlerden her biri
- YONCA: Birçok türü bulunan bitki
- YOSUN: Çiçeksiz bitkilerin, suların yüzünde ve dibinde bulunan bir türü
- YUDUM: Bir içimlik sıvı
- YURDAGÜL: Yurduna güller saçan, güzellik getiren
- YURDANUR: Yurduna nur getiren
- YÜKSEL: Özellikle manevi anlamda yüce ol
- ZAHİDE: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınan
- ZAMBAK: Güzel iri çiçekli bir süs bitkisi
- ZARAFET: İncelik, güzellik
- ZEHRA: Beyaz ve parlak yüzlü olan
- ZEKİYE: Zeka sahibi, kavrayışlı
- ZELİHA: Züleyha, su perisi
- ZENNAN: Kadınlar
- ZENNUR: Zinnur, nurlu, ışıklı
- ZEREN: Anlayışlı, zeki
- ZERRİN: Altından yapılmış – Altın renginde – Bir cins çiçek – Fulya
- ZEYNEP: Değerli taşlar, mücevherler
- ZEYNO: Zeynep’in halk dilindeki söylenişi
- ZİNNUR: Nurlu, ışıklı
- ZİŞAN: Şanlı, ünlü, çok tanınmış
- ZİYNET: Süs, süs eşyası
- ZUHAL: Satürn
- ZÜBEYDE: Öz, asıl
- ZÜHAL: Dokuz gezegenden altıncısı (Satürn)
- ZÜHRE: Çiçek açan / Çoban yıldızı (Venüs)
- ZÜLAL: Berrak, saf, tatlı, soğuk su
- ZÜLEYHA: Hz. Yusuf’un karısının adı
- ZÜLFİYE: Saçları çok güzel olan
- ZÜMRA: Güzel, iyi ahlaklı – Zeki, bilgili kadın
- ZÜMRÜT: Yeşil renkli bir değerli taş
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder